FOTOĞRAF YARIŞMALARI HAKKINDA…
FOTOĞRAF YARIŞMALARI HAKKINDA…
Geçtiğimiz aylarda bir fotoğraf
yarışmasında jüri üyeliği yaptım. Bu yarışmanın sonuçları açıklandıktan sonra
da özelikle Facebook adlı paylaşım sitesi üzerinden ben, diğer jüri üyeleri ve
ilgili kurum büyük saldırılara uğradık. Saldırının temelinde birinci seçilen
fotoğrafın bu ödüle değer görülmemesi vardı ama altta yatan esas neden
başkaydı. Yani birinci seçilen fotoğraf başka bir fotoğraf dahi olsa bu saldırılar
yine de olacaktı, çünkü özellikle son 10 yıllık fotoğraf yarışmalarının mazisi
bize bunu gösteriyordu. Bu nedenle ben de bu köşemde 7 bölümden oluşacak; bir
yazı dizisiyle ülkemizde yapılan fotoğraf yarışmalarıyla ilgili sorunları ortaya
çıkarmaya ve neler yapılması gerektiği konusunda bilgim ve tecrübem dâhilinde
bir şeyler yazmaya karar verdim.
Bölüm başlıklarını;
1-Fotoğraf Yarışmalarının Formatının
Değişmesi,
2-Amatör/Profesyonel Fotoğrafçı
Tanımının Değişmesi,
3-Fotoğraf Yarışmalarında Değerlendirme
Sorunları,
4-Ulusal Jüri Komitesi Oluşturulmasının
Zorunluluğu,
5-Fotoğraf Yarışmalarındaki Etik
Sorunlar ve Çözümleri,
6-TFSF’nin Fotoğraf Yarışmalarındaki
Yeni Rolünün Belirlenmesi,
7-Fotoğraf Yarışmaları Üzerine Genel Öneriler
ve Çözümler,
olarak belirledim.
1-Fotoğraf Yarışmalarının Formatının Değişmesi,
Çoğunuzun bildiği gibi İFSAK kökenliyim
ve aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Fotoğraf
Bölümü mezunuyum. Gerek İFSAK’taki amatör günlerimde gerekse akademide okuduğum
dönemde fotoğraf yarışmaları olurdu ama bu yarışmalara katılmayı öyle kolay
kolay cesaret edemezdim. Çünkü o dönemde yapılan fotoğraf yarışmaları çok elit
yarışmalardı ve sadece benden önceki kuşakların katılmayı düşünebilecekleri
yarışmalardı. Dolayısıyla 2 yıllık amatörlük 4 yıllık akademik birikimimden
sonra ancak fotoğraf yarışmalarına katılma cesaretimi kendimde gördüm ve bu
yarışmalara katılmaya başladım. Yani şimdiki fotoğrafçılar gibi; bugün fotoğraf
makinesi alıp çektiğim ilk fotoğraflarla yarın bir yarışmaya katılıp ödül beklemedim.
Ayrıca yarışmalara katılmaya karar verdiğimde elimde gerek sanatsal gerekse
akademide okuduğum dönemde yaptığım proje ve ödevlerden oluşan tahmini olarak
10.000’e yakın siyah beyaz negatif, renkli negatif ve dia pozitifim vardı. Bu
arşivimin deneysel fotoğraftan belgesel fotoğrafa, portreden mimariye kadar her
türlü fotoğrafla doluydu.
Fotoğrafa 1988 yılında başladım ama ilk
fotoğraf yarışmasına 1994 yılında katıldım. Bu yarışma Şark Hayat Sigorta’nın (şimdiki
adı Koç Allianz) fotoğraf yarışmasıydı ve ilk ödülümü de (1.’lik) bu yarışmadan
aldım. Yarışmanın konusu “Çocuk ve Dünya”ydı ve bu yarışma için belirtmek
isterim ki özel bir fotoğraf çekmedim. Akademideki 2. sınıf derslerinden biri
olan “Belgesel Fotoğraf” dersinde “Fener/Balat” semtini çalışmıştım. İşte o
semtte çalışırken çektiğim yüzlerce fotoğraftan bir tanesiydi ödül alan bu fotoğrafım...
Arkasından girdiğim birçok yarışmadan da
yine elim boş dönmedim. Gerek ulusal gerekse uluslararası yarışmalarda
başarılarım arka arkaya geldi. Ama o dönemde çok iyi hatırlıyorum; her
yarışmada para ödülü yoktu, çünkü yarışmayı düzenleyen kurumlar prestijli
kurumlardı. Mesela Tubitak, Unesco ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu gibi... Bu
kurumların bu tip yarışma düzenlemesinin altında yatan en önemli sebep
“fotoğraf sanatına katkı”ydı. Yani bugünkü birçok belediye ve şirketin yaptığı
gibi yarışmadan elde edecekleri fotoğrafları kullanmak için fotoğraf yarışması
düzenlemiyorlardı. Kuşkusuz ödül alan fotoğrafları belli yayınlarında
kullanıyorlardı ama esas amaçları bu değildi, amaçları sanata katkıydı.
Ayrıca bir önceki kuşağın yavaş yavaş bu
tip yarışmalardan çekilmesi ve daha sanatsal ve profesyonel işlere soyunmaları
bizim bu tip yarışmalarda daha kolay şekilde ödül almamızı da sağlamıştı. Ancak
yukarıda da belirttiğim gibi bir çoğu para ödülsüz prestij yarışmaları olduğu
için elde ettiğimiz maddi bir kazanç yoktu. Hatta uluslararası bir yarışma için
500 dolarlık Ciba-Chrome baskı yaptırıp gönderdiğimi bilirim. Evet… O
yarışmadan ödül almıştım ama ödül sadece bir sertifikaydı. Fakat o dönemde o
sertifikayı almak ünümüze ün katıyordu ve dolayısıyla para ödülünü beklemiyorduk.
90’lı yılların ortalarına geldiğimizde
tüm dünyada etkisini gösteren global ekonomi bizim ülkemizde de yer edinmeye
başladı. Birçok yabancı şirket ya
ülkemizdeki birçok şirketle ortak oldular ya da doğrudan ülkemizde kendi şirketlerini
kurdular. Küresel ekonominin bu şirketleri dünya ile rekabet edebilmek için
kendi içlerinde çeşitli yapılanmalara da gittiler. Bunlardan en önemlisi de “Kurumsal
İletişim Müdürlüğü” adı altında yeni bir birim oluşturmalarıydı. Bu yeni birimin
ana amacı şirketin varlığını sürdürdüğü alanda kamuoyunu bilgilendirmek ve kendi
şirketlerini tanıtıp kamuoyunu yönlendirmekti. Doğal olarak bu faaliyetleri
için de görsel materyallerden yararlanarak reklam çalışmaları yapıyorlardı.
Dolayısıyla tanıtımları için fotoğraflara ihtiyaç duymaya başladılar. Bu
ihtiyaçlarını başta profesyonel fotoğrafçılara ya da reklam şirketlerine büyük bütçeler
ayırarak karşılamaya başladılar. Ancak profesyonel fotoğrafçılara ve reklam
şirketlerine ödedikleri bütçe zamanla yükselince tanıtım bütçeleri yetmemeye ya
da bu tanıtım için ayırdıkları bütçeler maliyetlerini artırmaya başladılar.
İşte bu aşamada bu şirketler fotoğraf
yarışmalarını keşfettiler. Bu alanda çalışan binlerce amatörün profesyonellere
taş çıkartan çalışmalarını yakından incelediler ve görsel malzemelerini büyük
bütçeli fotoğraf yarışmaları düzenleyerek temin etmeye başladılar. Böylece mütevazı
dernekler ya da kurumlar tarafından yapılan fotoğraf yarışmalarının dışında bugünkü
fotoğraf yarışmalarının temelini oluşturan dev bütçeli fotoğraf yarışmaları
ortaya çıktı. Çünkü ihtiyaçları olan fotoğraflar için, herhangi bir profesyonel
fotoğrafçıya bu yarışmaya ayırdığı bütçeden daha fazla bütçe ayırmak zorunda
olan şirketler; hem daha az bütçe ayırarak hem de tek bir bakış açısı olan
profesyonel fotoğrafçı yerine yüzlerce, binlerce bakış açısıyla fotoğraf elde
etmenin avantajından yararlandılar.
Bu şekilde özellikle 2008 yılından
itibaren gördük ki; fotoğraf yarışmalarının yapısı değişti. Adeta para
kazanılan bir mecra haline geldi. Bu alanı keşfedenler sadece şirketler değildi.
En az onlar kadar yarışma düzenleyen yerel yönetimler yani belediyeler de bu işin
içine girdiler. Neredeyse bu ülkede yapılan her üç yarışmadan birisi belediye
yarışması haline geldi. Onlar da şirketlerin kervanına katılıp fotoğrafçıları sigortasız
işçi gibi kullanmaya başladılar. Ayrıca bu dönemde dijital fotoğraf öne çıktığı
için yarışmalara baskı yerine CD gönderilmeye başlandı ya da bu yarışma fotoğrafları,
yarışma için hazırlanmış özel sitelere yüklenmeye başlandı. Yani önceden bin bir
emek ve zahmetle karanlıkodalarda baskı yaparak katıldığımız yarışmalar, artık
sanal ortam üzerinden gerçekleştirilmeye başlandı ve deyim yerindeyse iş
ucuzladı. Dolayısıyla artık fotoğraf çekebilen herkes bu mecrada yarışmaya
başladı. Bu faktör bile fotoğraf yarışmalarının formatını, katılımcı sayısını
ve kalitesini değiştirdi.
Ayrıca 2001 krizinden sonra piyasadan
fotoğraf işi almakta zorlanan profesyonel fotoğrafçılar ile yine aynı krizde
işsiz kalan beyaz yakalılar fotoğraf yarışmalarına katılmaya başladılar. Çünkü
daha önceki yarışmalara, para ödülü olsun ya da olmasın ortalama 75 ile 100
kişi arasında katılım olurken, bu yarışmalara katılım birden bire 700, 800’lere
çıktı. Bu tespitleri çok rahatlıkla yapabiliyorum, çünkü o dönemde ki
yarışmaların birçoğunda jüri üyesi olarak görev aldım. Zaten ödül listesine
baktığımızda bu sistemde daha önce adı hiç duyulmayan isimleri görmeye
başlamıştım. Bir özeleştiri bağlamında söylemek isterim ki; ben de bu şekilde
düzenlenmiş onlarca yarışmaya katıldım ve birçoğundan da ödül kazandım. Ama benim
bu yarışmalara katılmamdaki ana amacım para kazanmak değildi. Ben bu yarışmalara,
para kazanmaktan ziyade kendimi fotoğraf dünyasına tanıtmak amaçlı olarak
katılmaktaydım.
Sonuç olarak fotoğraf yarışmalarının para
ödülü olmayan ve büyük para ödülü olan yarışmalar diye 2010’dan sonra ikiye
ayrıldığını gördük. Para ödülü olmayan ya da sembolik para ödülü olan
yarışmalara 60-70 katılım olurken, 5.000 ya da 10.000 TL para ödülü olan
yarışmalara 1.000-1.500 katılım gerçekleştiğine şahit olduk. Hatta çok net
olarak söyleyebilirim ki; Adana’da düzenlenen ve büyük ödülünü almış olmaktan
her zaman onur duyduğum “Altın Kamera” fotoğraf yarışmasına bir dönem katılımcı
sayısı 10-15’lere kadar düştü. Bu yüzden TFSF, “FIAP” unvanı alacaklar için bu
yarışmaya katılım şart koşmak zorunda bile kaldı.
İşte fotoğraf yarışmaların Türkiye’de
geldiği son durum budur. Bir kesim amatör fotoğrafçı hala sanatsal çalışmalar
yapmak adına samimi bir şekilde fotoğraf çekerken, bir kısım amatör ve profesyonel
fotoğrafçı büyük bütçeli fotoğraf yarışmalarını takip ederek bu yarışmalar için
fotoğraf çekerek onlardan gelen para ödülü ile hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Dolayısıyla şirketler ve yerel yönetimler de bu zafiyeti gördükleri için; neredeyse
her hafta fotoğraf yarışması düzenleyip, ihtiyaçları olan fotoğrafları bu
fotoğrafçılardan sağlamaya devam ediyorlar.